›THAL ADAYLAR
Tarih: 11.07.2007 Saat: 19:25 Gnderen: Editor
|
|
ÖMER ÖZMEN Türk Parlamentosu, her nekadar devletin asli karar mekanizmasi degilse de, mevcut statüsüyle, Kürt halkinin varligini inkar eden, onun her türlü demokratik hak ve özgürlüklerini gasp eden siyasal bir organ konumundadir.
Bu özelliginden dolayi , „Kürt halkinin siyasi iradesinin Parlamentoda temsili engelleniyor“ gibi yakinmalar gercekci degildir. Kürt halkinin iradesi hicbir zaman bu Parlamentoya sirayet etmemistir. Mevcut haliyle de etmesi mümkün görünmemektedir. Kürt halkinin Parlamentoda temsili; ancak devletin köklü bir transformasyon sonucu federal veya konfederal bir tarzda yeniden yapilandirilmasiyla mümkün olabiliyor. O zaman tartisilmasi gereken konu; Bu Parlamento da, Kürt kimligi ile devletin yeniden yapilandirilmasi mücadelesinin mümkün olup olmadigidir. Örnegin Belcika parlamentosunda oldugu gubi, Valon larin veya Flaman larin temsilcileri bulunuyor. Bugünkü Federal Irak Parlamentosunda, Kürdistan Bölgesel Hükümetinin temsilciuleri bulunuyor. Hatta Fundementalist Iran Parlamentosunda bile Kürdistan Milletvekilleri bulunuyor. Fakat, tek Milletin, tek dilin, tek bayragin bir zorunluluk olarak esas alindigi bir Anayasaya sahip olan Türkiye *****huriyeti devletinin parlamentosunda, Kürt halkinin temsili mümkün degildir. Aslinda bu durum, daha 1970 yillarin ortalarinda modern Kürt yurtsever hareketinin teorik yayin organi olan RIZGARI dergisinde genisce ele alinmis, Parlamento secimleri ile Yerel secim arasindaki farklar ortaya konulmus ve Kürt halkinin ancak kendi öz yerel yönetim sorunlarinin cözüm mercii olan Yerel yönetimlerde temsil edilebilecegi vurgulanmistir. Kürt halkinin Türkiye *****huriyeti parlamentosuna temsilci secmesi secmesi olayi, demokratik bir eylem olarak adediliyor. Ancak, demokratik tarzda secilen temsilciler, Ankaraya vardiklarinda, kendilerini demokratik tarzda secmis bulunan halkin siyasal iradesini gaspeden bir mekanizmanin disleri durumuna dönüsüyorlar. Sanirim, bu siyasal kepazelik, baska da dunyanin herhangi bir parcasinda cereyan etmiyor. 1970 li Yillarda, Sayin Serafettin Elci ile Nuretin Yilmaz, inkar politikasina baskaldirarak kürt olduklarini parlamento kürsüsünde dile getirdiler. Bu girisimleri; Kürt halk kitleleri nezdinde sempati topladi. Sayin Elci ve Yilmaz, bu eylemlerinden dolayi, 12 Eylül darbesinin iskencehanelerinde süründürüldüler. Daha sonralari. DEP milletvekilleri, ayni tavirlari gösterdikleri icin, yaka paca parlamentodan atilarak zindana konuldular. Oysa bu Milletvekilleri, Kürtlerin temsil organi sifatiyla orada bulunmuyorlardi. Kürt kimliginin taninmasi dogrultusunda, parlamentoya herhangi bir öneri de sunmamislardi.. Sadece Kürt olduklarini vurguladiklari icin, Kürtce konustuklari icin, cezayi mueyyideye maruz kaldilar. Bu duruslari bile, Parlamentodan kovulup hapse atilmalarina yetiyordu. Ancak yine de DEP milletvekillerinin barbar metodlarla meclisten atilmalari ve akabinde agir cezalara carptirilmalari, Kürt sorununu uluslararasi düzeye tasidigi gibi, Kürt halkinin ulusal uyanisina da ciddi bir sekilde katkida bulunmustur. Bu durum üzerine, Türk devleti, 1994 yilindan beri, Kürt kimligine sahip olan Milletvekillerinin parlamentoya tasinmasini önleyici tedbirleri hayata gecirdi. Bu konuda , hicbir demokratik ülkede bulunmayan yüzde onluk baraj sistemi disinda, cesitli hile ve entrikalara basvurdu. Türk devlet yöneticilirinin bu uygulamalari karsisinda; Demokratik Toplum Partisi yöneticileri, 1994 yilindan beri baraja takilacaklarini yüzde yüz bildikleri halde, bir türlü akil edemedikleri bagimsiz aday formülünü nihayet hayata gecirebildiler. DTP nin bu kararindan sonra, Genel Kurmayin istegi üzerine Parlamentoda temsilcisi bulunan tüm partilerin mutabakati saglanarak, bagimsizlarin secimini engelleyici tarzda secmen oylarinin iptali yollari arandi. Buna göre, Kürt halki arasinda, okuma-yazma orani düsük oldugu hesaplanarak, oylarin iptal olabilmesi icin, birlesik oy pusulalarina bagimsiz adaylarin isimlerinin yazilmasini yasa haline getirdiler. Bu yasanin cikarilma gerekcesi olarak, DTP li bagimsiz adaylarin secimini engellemek oldugu, basin yoluyla acikca ilan edildi. Yani secimin Sabote edilmesi icin, ahlaksizlik yasa haline getirildi. Bununlada yetinilmiyerek, Imralli devreye sokuldu. „Demokratik *****huriyet“ düsüncesine hizmet edebilecek kisilerin aday gösterilmeleri saglandi. Yurtsever Kürt adaylarin önü kapatildi. Türk devlet yöneticilerinin bu distalayici ve ayirimci politikalarina karsin; Kuzey Kürt hareketi, secim boykotu kozunu oynayabilirdi. Böylelikle secim sonrasi, Tüm Yurtsever gücler arasinda saglanan bir ulusal birlik platformu yaratilip bir ulusal temsil organi secilebilinirdi. Bu durumda, secilen organin ulusal ve uluslararasi düzeyde, kabulu ve mesruiyeti tescil edilirdi. Ne varki; Bu firsat bilerek engellendi. Bazi DTP yöneticileri, secim tarihinin gündeme oturmasindan sonra, KADEP ve HAK-PAR temsilcileriyle bir araya gelerek isbirligi ve dayanisma sinyalini verdiler. Fakat, her zaman oldugu gibi devletin örtük destegine sahip olan Imralli elcileri devreye sokularak, kürt iradesinin olusumu engellendi. 22 Temmuz seciminde, Kürt halki acisindan, en vahim durum budur. Kürt olmayan, Kürt kimligini savunmayan, Güney Kürdistandaki kazanimlara, en az Deniz Baykal kadar karsi olan Akin Birdal ve Aysel Tugluk gibi özel aktörler, Kürt Yurtseverliginin merkezi olan Diyarbakir da liste basina oturtuldular. Oysa, Diyarbakir, Kuzey Kürdistanin kalbi oldugu gibi, yillarini Kürt Mücadelesine vermis, bu yolda agir bedeller ödemis,halk nezdinde sayginliklari yaninda, bilgi birikimleri ve medeni cesaretleriyle kendilerini defalarca kanitlamis, Ibrahim Güclü; Tarik Ziya Ekinci, Sedat Yurttas, Hilmi Aydogdu gibi yüzlerce saygin Kürt siyasetcisinin bulundugu bir kenttir. Buna ragmen, Türk etnik kimligine sahip olan ve Türk gibi düsünen Akin Birdal ve Aysel Tugluk un aday gösterilmeleri, herseyden önce Kürt halkina ve Diyarbakir halkina hakaret teskil ediyor. Kürt halkinin iradesiyle adeta alay ediliyor. Bu durum yalniz basina bile, Kürt halkinin kalbine saplanan bir hancer gibi, Imrali- Derin devlet isbirligini dramatik bir sekilde ortaya koyuyor. Bu onursuzlugun bedelini, tarih mutlaka ve mutlaka, bugünkü DTP de yönetici konumunda bulunan rantiyecilerden soracaktir. Türk bilim adami Dogu Ergil, yillar önce bana da bir nushasini faksladigi „Siyasal Davranis Olarak Demokrasi“ adli makalesinde, siyaseti söyle tanimliyor: „ Siyaset, sosyal bir mekanda var olan tikel ve cogul bütün aktörlerin ortak yasamlarina iliskin kararlari alma ve uygulama islemlerine katilma sürecidir.“ Bir sosyal mekanda yasayan insanlarin bireysel ve koletkif anlamda kendi yasamlariyla ilgili karar süreclerine katilmasi eylemi; ayni zamanda kendi kaderini tayin hakkini da kapsamaktadir.Mesruiyetini, tüm uluslarasi anlasmalardan aliyor. Eger amac, Kürtleri temsil etmek amaciyla Parlamentoya temsilci göndermek ise,, bu durumda baska bir sosyal mekandan aday atamak totaliter bir anlayistir. Bu durum; Tek Parti döneminin uygulamalarini hatirlatmaktadir. Bilindigi gibi, Tek Parti dönemi boyunca, Kemalist *****huriyet Halk partisi, Kürdistani hayatlarinda görmeyen kisileri, Kürt illerine milletvekili olarak atamistir. Buradaki „sosyal mekan“ ve „kendi yasamlari ile ilgili karar alma sürci“ önemlidir.Mantiksal olarak da düsünüldügünde; nasil ki bir Diyarbakirli esnaf gidip Kocaeli deki sanayicinin sorunlariyla ilgili kararlara katilmasi dogru bir tavir degilse, Nigde li Akin Birdal in da, Diyarbakir lilarin kimliginden dogan sorunlariyla ilgili kararlara katilmasi dogru degildir. Hele hele Kürt sorunununda, kendisini yetkili görmesi, ve bu sorunu parlamentoya tasima gibi bir nosyonu üstlenmesi abesle istigaldir. Akin Birdal ile Aysel Tugluk un, Kürt halk kitleleriyle herhangi bir geleneksel baglari yoktur. Ayrica bildigimiz kadariyla, secmen kitlelerini etkiliyebilecek kadar, herhangi bir ekonomik gücleri de bulunmuyor. Kürt Mücadelesinde verdikleri bir bedelden de bahsedilmez. Bilgi birikimi ve mücadele deneyimleri de yoktur. Öyleyse, Diyarbakir secmeninin istemi disinda, israrla, aday gösterilmeleri hangi mantigin ürünü olabilir.? Yine Istanbul gibi Kürt nufusun yogun olarak yasadigi bir yerlesim alaninda, Kürt sorununa demokratca bakan Baskin Oran gibi karizmatik bir Aydin dislanarak, Dogan Erbas gibi eski bir itirafci, liste basina oturtulmustur. Oysa, Bu sahis, 1993 yilinda itirafci olmus, bircok arakadasinin tutklanmasini saglamis ve ajan ilan edilerek PKK cevresinden, sözde uzaklastirilmistir. Apo nun Imralliya gelmesinden sonra, Aniden sahneye cikarilarak, bu kez Aponun avukati sifatiyla Kürt siyasetine tzekrardan iltihak edilmesi saglanmistir. Akin Birdal, yaklasik 25 yildir Insan Haklari Dernegi yöneticisi olarak, Türk devlet yöneticileri ile PKK arasinda mekik dokuyor. Bir ara bu görevini birakip,Türkiyedeki ortodoks Sol anlayisi disinda kitlesel bir örgütleme sansini yakalayan Özgürlükcü Demokrasi Partisine katildi. Yönetici konuma gelince, Partiyi bölüp marjinellestirdikten sonra, tekrar eski görevine devam etmeye basladi. Yalcin Kücük gibi PKK nin hegemonik alani disinda kalan Kürt hareketi ile ilgili hicbir görüsü, sempatisi ve dayanismasi sözkonusu degildir. Kürtlerin degil, Apo nun dostudur. Bilindigi üzere, Birdal gecmis yollarda Türk Intikam Tugayinin saldirisyla agir yaralandi. Türkiyede ki 3000 faili mechul cinayet icinde, istisna olarak bu saldirinin failleri bir hafta icinde ortaya cikarildi. Saldirganlar, agir cezalara carptirildilar. Hepsi de derin devletin emrinde calisan önemli figuranlardi. Sayet DTP yöneticileri, ayri bir sosyal mekandan aday ithalini uygun görmüslerse, ilk edapta bunun iki gerekcesi düsünülebilinir. Birincisi; „ Diyarbakirda, Kürtleri layikiyla temsil edebilecek aday yoktur “. Ikincisi ise; „Bizler kendimizi yönetmeye layik degiliz.Bizim irademizi Türk adaylar belirlesin“ Ki, birer nüfüz taciri ve iktisadi firsatci olan DTP yöneticilerinin bu mantikla hareket edebileceklerini tahmin etmiyoruz. O zaman, bu Türk ve türkce düsünen adaylarin baska bir otorite tarafindan ithal edildikleri ortaya cikmaz mi ? Her iki durumda da ,Kürt aydininin ve siyasetcisinin yetki ve görev alanina tecavüz ediliyor. Kürt halkiyla ve özelde Diyarbakir halkiyla alay ediliyor. Hakaret ediliyor. Bu durum; özellikle DTP yöneticileri icin onur kiricidir. Elbette Kürdistanli olan Aysel Tugluk un, Türk etnik kimligine sahip olmasi, onun Diyarbakirda aday olmasina engel teskil etmiyor. Fakat, Türk etnik kimligini özellikle gizli tutmasi, ve her Türk turancisi gibi, Misak i Milli ye sahip cikarak , Güney Kürdistan in TC tarafindan isgal edilmesine yesil isik yakmasi , onun Kürt kulvarinda siyaset yapmasinin ahlaki gerekcelerini ortadan kaldiriyor. Sonuc olarak; Gelinen asamada Kürtlerin secimi boykot edip ulusal kongreye gitmesi gibi bir secenek, pratik olarak engellenmistir. Bu durumda, Gösterilmesi gereken namuslu tavir; Karanlik merkezlerce Kürt secmeninin önüne alternatif diye sunulan sahte ithal adaylarin teshiridir. Bunlarin maskeleri düsürülmelidir. Secilmeleri halinde, bu ithal Kemalist adaylarin Kizilelma koalisyonuna destek cikip, Güney Kürdistan Kazanimlarina karsi tavir sergilemeleri bilinmiyen bir sey degildir. Sandik basina gitmek zorunda birakilan cilekes Kürdistan halki, kendi gercek kurtulusuna destek verebilecek yurtsever ve demokrat adaylara oy vermelidir. Kürdistanli ve Kürt dostu olmayan Kemalist ithal adaylara oy verilmemeli ve , gönderildikleri adrese geri postalanmalidirlar.
|